TOPUK OTU




Tarih boyunca yöremiz insanının yaylacılık yaşantısını, ayrıntılarıyla ortaya koyabilmek tam anlamıyla olanaksızdır. Çünkü bir şeyler hep eksik kalacaktır. Nedeni ise binlerce yıllık geleneğin tümünün, bugün oldukça kıtalmış (kıt kalmış=yok olmuş) sözlü kaynaklardan derlenebilmesinin güçlüğü/ihtimalsizliğidir… Bu konuda toplumun geçmişteki yaşam tarzının doğal bir sonucu olarak zaten yazılı kaynakların çok nadir olduğunu anımsatmaya gerek bile yoktur.
Konu, atalar geleneği ve bir yaşam tarzı olan “yaylacılık” olunca üzerinde durulması, ele alınması gereken ayrıntılar neredeyse sonsuza uzamaktadır… Bu yazımızda yaylacılık yapan herkesin bildiği, bir şekilde sözlerine konu ettiği, belleklerdeki yeri dingin olan, yöremize ait bir yaylacılık sembolünü ele alacağız: Topuk otu.
Öncelikle “topuk” sözcüğünün ad menşeine göz atalım: “Topuk” sözcüğü, içinde barındırdığı “yuvarlak” ya da “yuvarlağı andıran” anlamıyla bizi “top” köküne götürmektedir. Topuk kemiğinin yuvarlandığı yer/ “toparlanma” yeri=topuk. Konuya örneklik etmesi bakımından; yöremizde tarla bellendiğinde (tarlanın bellenmesi: herk) ortaya çıkan irili ufaklı toprak parçalarına “topak” denmektedir. Yani “top”u andıran parçalar. Tarla bellenir, kısa bir süre sonra “topak kırılır” yani iri parçalar ufatılarak tarla ekine hazırlanır… “Top” sözcüğünün yöremizdeki türemelerine başka bir örnek ise; “topur/topur dikeni”dir: Bazı ağaçlarda bulunan yemişlerin veya zehirli yabani bitki tohumlarının dış kısmı dikenlidir. Kestane dikenli muhafazaya sahip yemişlere bir örnektir ve kestanenin bu dikenli kısmına “topur/topur dikeni” denilir. Topur=top şeklinde olan; “dikeni” ifadesi ise, elimize batan dikenin hangisi olduğunu anlatabilmek için kullanılmaktadır.
Yaylalarımızdaki “topuk otu”na gelince… Derinden düşünüldüğünde, otun adı “doğa-beden” arasındaki zorunlu benzetme ilişkisinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eskiden çarıklı ayakların altı; tarağın eklemle birleştiği yer/kemik/ayakaltı boşluğu “düztaban”lık halini getirmekteydi, yöremiz insanları uzun yollar yürüdükleri için… Yayla yükü sırtlarında, hayvan sürülerini kontrol ederek geceli gündüzlü, tükenmeyen yollarda yürüyorlardı. Yoruldukça tabanlara daha çok basılıyordu. Ayak altındaki kılcal damarlar tabana doğru genişliyor, yana doğru çıkıntı oluşuyor, topuk iğnesi (=topuk otu gibi) ortaya çıkıyordu…
Sahilden yükseğe doğru ağaçlarda görülen değişim gibi; soğuk kışa karşı ot da ibreli ot oluyor. Kırağı ve dona karşı dayanıklı, dirençli hale geliyor. Aynı çam ağacı gibi, topukta olan dikensi çıkıntılar gibi; topuk otu gibi ince ve kılcal…
Topuk otu, basılan yerlerde (=yöremizde basıncak) olur; yayvan/yana doğru çıkıntılar yani plakalar üst üste tabakalar halindedir, çiğnenmiş haliyle…
Yöremiz dışında Anadolu’nun bazı kırsal bölgelerinde de “topuk otu” ifadesine rastlanmaktadır. Ancak anlam kökeni, adlandırma mantığı aynı olsa da yöremizdeki ile aynı otu ifade etmemektedir. Örneğin, Tarsus yöresinde “topuk otu” diye adlandırılan otun boyunun çok uzun olduğu görülmektedir. Buradaki topuk otu, örülerek satılıyor ve üzerinde tarhana kurutuluyor. Yöremizde ise nispeten oldukça kısa boylu olan topuk otu (10-20 cm.), sert ve kullanılmaz biçimdedir.
Topuk otu, yaylalarda “kırkım zamanı” (koyunların yünlerini kırpma/kesme zamanı=Ağustos ayı) koyunların yünlerine yapışır ve böylelikle köylere iner. Sürüsünden uzak kalan, uğraşmak için ziraatla yazı köyde geçirmek zorunda olanlar sürülerinin hasretini, “kırkım” sonrası yayladan getirilen yünleri yıkarken, topuk otundan ayıklarken giderirler…
Topuk otu, binlerce yıllık yaşam tarzımız olan yaylacılığın kültürümüze yerleştirdiği, doğa-beden arasındaki zorunlu benzetme ilişkisine en güzel, eski ve özgün bir örnektir.
Bir “topuk otu”nun bile yöremizin sosyokültürel tarihinde önemli bir yeri vardır.
Topuk otu, yöremiz insanının yaylaya, yayladaki sürüye özlemidir…
Topuk otu yayladır; ata geleneği olan yaylacılığın, yöremiz insanının bilinçaltındaki özgün bir sembolüdür… (Bu yazımda, yöremize dair derleme sürecinde bilgilerinden yararlandığım Sn. Kemal Baykal ve Metin Kaya’ya teşekkür ederim.)


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.